15 Ağustos 2007 Çarşamba

*KIYAMET SONRASI FİLMLERDE KADINLAR...

Kıyamet Sonrası Sineması kapsamında, erkeklerin etken oldukları öyküler anlatan filmlerin yanı sıra kadınların edilgen durumdan etken duruma geçtikleri öyküler anlatan filmler de çekilmiştir. Kadın; peşinden koşulan, erkeksi arzu ve isteklerin katalizörü, ‘ataerkil’ dünyanın ihtiyaçlarını karşılayan olma pozisyonundan çıkmış, yeniden ‘anaerkil’ toplumu oluşturup, erkeği egemenliğine almış ya da almaya çalışmaktadır bu filmlerde.

1986’da, İsrail kökenli Cannon Films tarafından finanse edilen Amerika 3000 (America 3000) işte bu filmlerden biridir. Baş rollerde Lauren Landon ve Chuck Wagner vardır. Yönetmen olarak David Engelbach’ın imzasını taşıyan Amerika 3000’de; nükleer savaşlar sonrasında ilkel çağlara dönen yeryüzünde, kadınlar ve erkekler iki düşman guruba ayrılmışlar, sürekli savaşmaktadırlar. Kadınların daha güçlü ve organize oldukları bu çağda, erkekler av ya da köle konumundadırlar. Erkeklerden biri, kadınların saldırısından kaçarken, toprak çöker ve bir çukura düşer. Bu çukur gizli bir sığınağa, modern alet ve edevatlarla donatılmış bir mağaraya çıkar. Adam orada eskiden Amerika başkanı olduğunu sandığımız bir iskeletin yanı sıra , bir stereo kaset çalar teyp ve parlak, radyasyondan koruyucu bir takım giysiler bulur. Giysilerden birine bürünüp, dışarıya çıkar. Yaşadığı yere dönünce kendini yeni Amerika başkanı ilan eder. Bir anda erkeklerin ilgisini çeker ve onları örgütleyerek kadınlarla son bir ölümcül savaşa sokar. Sonunda iki taraf ta savaşın anlamsızlığını farkederek, silahlarını bırakırlar. Artık yine yıllar öncesinde olduğu gibi bir arada mutlu (!) bir şekilde yaşayacaklardır. Film böyle aptalca bir sonla noktalanırken, günümüz dünyasında feminist çıkışlardan, feminist mücadeleden uzak durulursa ancak huzur ve mutluluk bulunur gibi embesilce bir söz söylemeye kalkması affedilir gibi değildir. Tam Amerikan tarzı...

Amerika 3000’den bir yıl sonra, 1987’de çekilen Kadınlar Savaşı’nda ise (Phoenix the Warrior), kıyamet sonrası dünya, ultra otomatik silahlarla donanmış amazon kadınlarının eline geçmiştir. Bu kadınlar topluluğunu, mistik güçlere sahip çok yaşlı bir kadın lider yönetmektedir. Masallardaki cadı görünümüne sahip bu kadın, -tıpkı Dünyayı Kurtaran Adam’daki büyücü gibi- düşmanlarının kanıyla beslenmekte, gün be gün gençleşmekte, güzelleşmektedir. Bu dünyada kıyamet, önce nükleer silahlarla gelmiş, sonra kromozom savaşlarıyla sürmüştür. Erkekler yeryüzünden silinmişler, tamamen ‘anaerkil’ düzen -ilkel koşullar altında- başlamıştır. Cadı ve vampir kraliçenin emrindeki savaşçı amazonlar, her yere dehşet saçmaktadırlar. Bir gün dağlardan Phoenix -Anka Kuşu- adında başka bir savaşçı kadın iner (Kathleen Kinmont). Bu kadın, bütün hünerlerini sergileyerek, kötü amazonlara karşı iyilerin yanında savaşmaya başlar. Bir çatışma sırasında kurtardığı esir kadınlarla kaçarlarken, çorak topraklarda inanılmaz bir şeyle karşılaşırlar; saklanmaya çalışan bir erkek... İnsan soyunun tekrar sürmesi için onu korumaya karar verirler. Filmde Kathleen Kinmont’un yanı sıra James Emery (filmdeki tek erkek), Peggy Sands, Shelia Howard, Roxanne Kernohan ve genç yaşta yaşama veda eden Hint asıllı oyuncu Persis Khambatta rol almaktadır. Kadınlar Savaşı, Robert Hayes tarafından yazılıp yönetilmiştir. Düşük bütçe ve amazon kadınlarının kötü oyunları filmi katlanılmaz yapıyor...

80’li yıllar, erkeklik organlarının kadınlar tarafından korumasıyla ilgili filmler yapılarak geçiyor sanki. 1987’de çekilen Kurbağa Bölgesinden Kaçış (Hell Comes to Frogtown), öyküsünü ‘erkeklik organı koruma’ üzerine kuran müthiş bir ‘B’ filmidir. Filmin baş rolünde, ünlü Amerikan güreşçisi, -John Carpenter’in Yaşıyorlar (They Live) filminde de oynamış olan- Rody Piper bulunuyor. Piper’in canlandırdığı Sam Hellman -kısaca Hell- kıyamet sonrası çağda, çileler çekerek yaşamak zorunda olan bir mahkumdur. Tutuklu bulunduğu hapishanede işkenceye maruz kalırken, Med-Tech adlı, devlet yönetiminde önemli bir paya sahip teknoloji şirketinin kadın ajanları tarafından koruma altına alınır. Med-Tech’in Hell’den istediği; radyoaktivite yüzünden işe yaramaz hale gelen -ki Hell onlardan biri değildir- erkeklerin yapamadığını yapması, üreme yeteneğine sahip ne kadar kadın varsa hepsini tek tek döllemesidir. Ancak bu anlaşmayı kabul ederse işkence altında bulunduğu bu iğrenç hapishaneden çıkabilecektir. Sam Hell çaresizlikten teklifi kabul eder. Med-Tech’in icadı olan bir cihazla Hell’in erkeklik organı koruma altına alınır. İki şirket görevlisiyle birlikte, -bunlardan biri sarışın güzel oyuncu Sandahl Bergman’dır- çöle dönüşmüş bu radyoaktif topraklarda sağlıklı kadınları aramaya koyulurlar. Bir gurup kadının ‘Kurbağa Kasabası’nda, mutasyona uğramış kurbağa adamlar tarafından, seks köleleri olarak alıkonulduklarını öğrenirler. Kasabaya girip, kurbağa adamlarla mücadele ederler ve kadınları kurtarırlar. Sonra Sam Hell artık milli bir servet olan erkeklik organıyla bütün kadınları döller. Bu zor ve kutsal (!) görevi başarıyla tamamlayan Hell, özgürlüğüne kavuşur. Bu arada Sam Hell, masum görünüşlü sarışın hükümet ajanı Sandahl Bergman’ı da yatırıp ihya etmekten kendini alıkoyamaz. William Smith -yıllar öncesinin TV dizisi Zengin ve Yoksul’un (Rich Man, Poor Man-1976) Falconetti’si- ve Rory Calhoun’un da rol aldıkları filmin yönetmenliğini Robert J. Kizer yapmıştır. Kizer’i Godzilla 1984 ya da Godzilla’nın Dönüşü (Return of Godzilla) adıyla bilinen filmden tanıyoruz. Amerikan versiyonu için eski oyunculardan Raymond Burr ile ek bölümler çekmişti bu Japon filmine.

Geçmişten tamamlayıcı bir örnek vermek gerekirse; 1960 yapımı Yeryüzündeki Son Kadın (The Last Woman on Earth) olur bu... Nükleer savaştan kurtulmuş bir grup insanın (ikisi erkek biri dişi) öyküsünü konu alır. İki erkeğin, geride kalan tek ‘dişi’yi (Betsy Jones-Moreland) elde etmek için birbirleriyle kıyasıya mücadele etmeleri anlatılır filmde. Kazanan kadını alacak -daha doğrusu düzecek- ve insanlığın devamını sağlama hakkına sahip olacaktır. İnsanlığın devamını sağlamak için ne kadar insanca bir şey...
İnsan = erkek...
İnsan = fallus...
Peki ya kadın?..
Puerto Rico’da çekilen bu niyeti açıkça belli tipik Amerikan filminde, yapımcı ve yönetmen Roger Corman, kendi sinema kariyerinin en ucuz, en bayağı örneklerinden birini vermiştir. Daha sonraları Corman, pahada ucuz ama yükte ağır filmler koyabilecektir ortaya ve Edgar Allan Poe’dan uyarladığı bir dizi gotik korku filmiyle zirveye çıkacaktır.

Orion Pictures firması 1985’te, Steve DeJarnatt’ın yönettiği Cherry 2000’i piyasaya sürer. Oyuncular; Melanie Griffith, David Andrews, Ben Johnson ve Pamela Gridley’dir. Ayrıca bu tarz ‘B’ filmlerinin gedikli oyuncularından Brion James’te filmde küçük bir rol almıştır. Film; 2017 yılında geçer. Nükleer felaketler sonrası, yaşamını, büyük ve güvenli sayılan -seksin bile partnerler arası yazılı kontratlarla, noterler huzurunda yapıldığı- kentlerden birinde sürdüren iş adamı David Andrews’in rahatı, apartman dairesini paylaştığı partneri Cherry’nin (Pamela Gridley) kısa devre yapıp arızalanmasıyla bozulur. Cherry, iyi bir eş olmaya planlanmış bir androiddir. Bu oldukça eski sayılan modele tutkuyla bağlı olan adam, onun onarımı için ne gerekirse yapmaya hazırdır. Ama onarım mümkün olmaz. Android satıcısı bir arkadaşının tavsilerini dinleyip yeni bir model almak da istemez. O Cherry’ye aşıktır. Arkadaşı bunun üzerine bir başka tavsiyede bulunur; Cherry 2000’in zeka çipini çıkarıp saklayacak, yeni bir beden -kasa- bulunca da takıp kullanacaktır. Ama model eski olduğu için bir süre önce üretimi durdurulmuştur. Satıcı bu modelin sadece kumlar altında kalmış Las Vegas’taki -diğer adıyla yasak bölge ‘Z’- eski ve kullanılmayan depolarda olabileceğini söyler. Andrews, Cherry’e yeni bir beden bulabilmek umuduyla ‘Z’ bölgesine, Las Vegas’a gitmeye karar verir. Ancak kent dışındaki yaşam sanıldığı kadar kolay ve rahat değildir. Kentteki kanunlar ve kurallar işlememektedir bu çorak bölgede. Yağmacı çetelerin, mutant yamyam kabilelerin cirit attığı, dehşet havası estirdiği bu bölgeye gidebilmesi için Andrews’un iyi bir izciye, bir rehbere ihtiyacı vardır. ‘Z’ bölgesinin yakınlarında kurulmuş -eski Western kasabalarını andıran- bir kasabaya gelir. Bazı kötü niyetli kişiler tarafından dolandırılmak istenir. Ama son anda kurtulur ve gerçek bir rehber aramaya devam eder. Sonunda gözü pek, yetenekli ve güzel bir kadın olan -kızıl saçlı- Melanie Griffith’i bulur. Andrews önce rehberi kadın olduğu için kabul etmek istemez ama kadın kırbaç kullanmadaki ustalığını göstererek adamı ikna eder. Sonunda anlaşıp, kadının eski model kırmızı otomobiliyle yasak bölgeye doğru yola çıkarlar. Binbir maceradan sonra Vegas’a ulaşıp, depoya inerler. Ama bu depoyu gözetim altında tutan –tıpkı Çılgın Max 2: Yol Savaşçısı’ndaki (Mad Max 2: The Road Warrior) gibi- bir çeteyle mücadeleye girerler. Cherry’nin yapay bedenini bulurlar ve çipi takarak onu yeniden yaşama döndürürler. Çetenin elinden kurtulmak için kaçarlarken, hurdalarla dolu bir depoda, pervaneli, bir uçak bulurlar. Arabanın da motorunu kullanarak uçağı tamir ederler. Çete elemanları bölgeye geldiklerinde çatışma başlar. Andrews Cherry’le birlikte uçağa biner. Ama rehber kadın savaşırken uçağa binmeyi beceremez.. Zaten uçak iki kişiliktir. Andrews ne yapacağını şaşırmıştır. Dönüp kadını mı alsın, yoksa Cherry’le yoluna mı devam etsin...
Basil Poledouris’in güzel müziği eşliğinde Cherry 2000; önce Bıçak Sırtı (Blade Runner) filmini andıran bir kent ortamında başlasa da, kısa bir süre sonra Çılgın Max 2: Yol Savaşçısı’nın spaghetti western tadındaki atmosferine bürünüyor. Meraklısı için zevkle izlenen bir film olmayı başarıyor yine de...

Frank Harris’in 1989’da yönettiği Şok Sonrası’nda (Aftershock) ise; kadın (Elizabeth Kaitan) uzaydan inen bir ‘yabancı’dır. 3. Dünya Savaşı sonrası, kıyameti yaşayan bir dünyaya ayak basar basmaz, eline geçirdiği bir sözlüğü kendi özel güçleri sayesinde ezberleyerek, ingilizce öğrenir. Kısa sürede kötü ve iyi dünyalılarla tanışır. Kadının önemli bir ‘sır’ taşıdığını anlayan her iki taraf ta onun peşine düşer. Filmdeki kötü adamları Richard Lynch, John Saxon, Mathias Hues ve Michael Barryman gibi bildik ‘B’ tipi oyuncular oynarlarken, baş rolleri hiç tanınmamış kişiler paylaşmaktadır. Bol patlamalı özel efektler ile -kötü kareografili- uzak doğu stili dövüş sanatlarından da yeteri kadar nasibini alan film, yer yer sıkıcı ve gereksiz diyaloglarla dolu bir ‘Çöp’ film örneğidir...

1990 yapımı ve bilerek kötü filmler çeken, bağımsız Amerikan şirketlerinden biri olan Troma Pictures’ın kaset ve DVD piyasasına pazarladığı, Dinozor Cehenneminde Bir Barbar Kadın’da (A Nymphoid Barbarian in Dinosaur Hell) ise -tıpkı Bir Milyon Yıl Önce (One Million Years BC) filmindeki Raquel Welch gibi- çıplak bedeninin bazı yerlerini hayvan postlarıyla örtmeye çalışan Linda Corwin bulunmaktadır. Corwin, nükleer savaştan sonra yeryüzündeki çorak arazilerde çeşitli canavarlara ve yaratıklara karşı yaşam savaşı veren güzel bir kadındır. Yaratıklar, mutantlar, barbarlar, sonsuz zindanların efendileri, hâtta ve hâtta dinozorlar bile onunla çiftleşmek arzusuyla yanıp tutuşmaktadırlar (merhaba Roger Corman ve merhaba Yeryüzündeki Son Kadın)... Linda Corwin filmin başından sonuna dek kaçar, kaçar, kaçar... Peki izleyici ne yapsın? Daha fazla çıplak et görmek arzusu ve umudunda olanlar oturup izlerler. Kıyamet sonrasının bunaltıcı ortamında, yeryüzünde kalan son ‘ıslak et parçası’ herkesin -izleyici dahil- iştahını kabartmıştır. Kadın için, -daha çok onun ıslak cinsel organı için- saçma sapan bir savaş başlar. Film boyunca kaçmak zorunda kalan Linda Corwin’in başına gelmedik kalmaz... Ona bu işkenceleri hazırlayanlardan biri olan yönetmen Brett Piper, aynı zamanda filmdeki özel efektlerin de yaratıcısıdır. Özel efektler de film kadar rezalet ve zavallıdır...

14 Ağustos 2007 Salı

*DEAD MEAT; İrlanda'dan başarılı bir Zombi Filmi...

Dikkat! Bu yazı ciddi anlamda "spoiler" barındırmaktadır. Keyfiniz kaçmasın...
Dead Meat (Ceset), 2004 yapımı düşük bütçeli bir İrlanda filmi. Daha doğrusu İrlanda sinemasının bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki birkaç korku filminden biri. Belki de ilk ‘Zombi’ filmi... Doğal olarak da bu küçük -ama harika- filmin ne oyuncuları, ne yönetmeni, ne de teknik ekibi tanıdık değil. Ama film, 2000’li yılların başlarında çevrilmiş Undead (Ölümsüz), Dawn of the Dead (Ölülerin Şafağı / Yeniden Çevrim) ve Land of the Dead (Ölüler Ülkesi) gibi birkaç iyi zombi filminden hiç de aşağı kalmıyor. Dead Meat; İrlanda kırsalındaki Leitrim adlı bir köyün yakınlarında başlıyor. Genç bir çift, Helena (Marian Araûjo) ve Martin (David Ryan) otomobilleriyle yolculuk yaparken, radyodan yayılan bir mesaj duyarlar. “Dikkatli olun! Etrafta salgın var. Büyükbaş hayvanlardan yayılan bir salgın. Hemen Güvenli yerlerden biri olan Fort’a gidin...” Mesaj kesilir. Tam o sırada genç çift bir anlık dikkatsizlikleri sonucu -neredeyse yeni jenerasyon korku filmlerinde bir gelenek haline gelmiş olan bir biçimde- yoldaki bir adama çarparlar. Çift hemen otomobilden inip adama bakarlar. Adamın ölmüş olduğunu görünce bir an paniğe kapılırlar. Daha sonra Helena az ilerideki bir çiftlik evini farkeder ve yardım istemek için oraya gitmelerini önerir. Onlar aralarında tartışırlarken, yerdeki ölü adam ayağa kalkar ve Martin’e saldırır. Kısa bir mücadeleden sonra adam Martin’i ısırır. Daha fazla öfkelenen Martin, eline geçirdiği bir çubukla adamın kafasını parçalar. Film fazla laga luga etmeden dinamik bir şekilde konuya giriyor ve son anına kadar -kimi eski zombi filmlerindeki klişeleri kullansa da- temposunu ve gerilimini düşürmüyor. Neyse, kadın yardım aramak için tek başına, vardığında terkedilmiş olduğunu gördüğü çiftliğe gider. Evin içini gezerken, Martin’de kapıda belirir. Biz zombi filmi meraklılarına, Martin’in artık eski Martin olmadığını anlamak için müneccim olmaya gerek yoktur. O ısırıldığından zombi mikrobunu kapmış, taze ete aç bir Martin olarak Helena’ya saldırır. Aralarında geçen kısa bir boğuşma sırasında, genç kadın odanın köşesinde bulunan bir elektrikli süpürgenin hortumuna uzanır ve ucunu Martin’in gözüne sokup, makineyi çalıştırır. Makine, gözüyle birlikte Martin’in beynini de içine çeker ve Martin bir kez daha ebediyete intikal eder. Helena toparlanıp çiftlikten kaçar. Üstü başı perişan halde ana yola çıkmayı başaran Helena, tam yoldan geçen bir otomobilin altında kalacakken, biri onu kurtarır. Bu Leitrim kasabasının mezar kazıcısı Desmond’dur (David Muyllaert). Adam Helena’ya olanları anlatır. ‘Deli Dana’ benzeri bir salgın yüzünden, insanlar zombiye dönüşmektedirler. Salgın neredeyse civardaki bütün kasaba ve köyleri sarmıştır. Söylenenlere göre, bir çiftçi sığırlarından birini, yemine ölü bir hayvanın etini karıştırarak beslemiştir. Saldırganlaşan sığır, önce diğer hayvanlara hastalığı bulaştırmış, sonra da çiftçiye... Hükümet bütün büyükbaş hayvanları imha etmiş, ama yine de zombi hastalığının kısa sürede her yere yayılmasını önleyememiştir. Helena, Desmond’un anlattıklarını dinledikten sonra, çaresizlikten onun 1.5 mil ötedeki evine gitme teklifini kabul eder. Gece çökmeden eve varmalıdırlar. Vakit kaybetmeden yola koyulurlar. Issız arazilerden, tarlaların arasından geçerler. Zombilerle karşılaştıklarında ise bazen savaşırlar, bazen de kaçarlar. Desmond mezar kazmakta kullandığı küreğiyle zombilerin kafalarını uçururken, Helena da, daha önce yürümesini zorlaştırdığı için kızdığı sivri ve yüksek topuklu pabuçlarını silah olarak kullanır. Onları, tıpkı birer ‘Ninja’ silahıymışcasına fırlatarak zombilerin kafalarına saplar. Dead Meat, sivri topuklu kadın pabuçlarının ve elektrik süpürgesinin zombi öldürmede kullanıldığı ilk ve tek zombi filmi olarak tarihte yerini almıştır... Zombiler her yerdedir ve üstlerine gelmeye devam etmektedirler. Yolda önce Lisa adlı küçük bir kıza (Kathryn Toolan) ve ‘Jeep’leri olan, Francie adlı bir kadınla (Amy Redmond), Cathal adlı yarı çatlak bir adama (Eoin Whelan) rastlarlar. Hepsi Jeep’e binip, güvenli bölge ilan edilen Fort’a doğru yola koyulurlar. Küçük kızın daha önce ısırıldığını farketmemişlerdir. Kız saldırır. Ama onu Jeep’ten atıp yola devam ederler. Çok geçmeden bela geliyorum demez ve araç çamura saplanır. Yolda mahsur kalırlar. Karanlık iyice bastırmıştır. Aracın içindeyken inek sesine benzer ama korkutucu bir ses duyarlar. Sessizce beklerler. Etraflarında bir inek dolaşmaya başlamıştır. Zombileşmiş bir inek... Zombi hayvan, aracın camlarından birini kırıp Francie’yi kapar ve dışarı çeker. Cathal, Helena ve Desmond inekle savaşmak için dışarı çıkıp beklemeye başlarlar. Cathal bu arada eski bir bezbol -ya da benzeri bir oyunun- oyuncusudur. Bir maçta ayağı kırıldıktan sonra emekliye ayrılmak zorunda kalmıştır. İnek üzerlerine gelirken elindeki beyzbol topunu -ya da ona benzer bir şeyi- fırlatır. Hızla gelen top ya da benzer nesne kafasına saplanınca inek ölmüştür. Üç kişi, karanlıkta koşarak daha güvenli bir yere ulaşmak için çaba harcarlar. Zombilerle karşılaşırlar. Ama bu defa hepsi garip bir uyku halindedirler. Dikey olarak, ayakta uykuya dalmışlardır. Dead Meat, ilk olma konusunda, içinde ‘Zombi İnek’ barındıran ve zombileri uyurken gösteren yegâne filmdir de... Kahramanlarımız, uyuyan zombi güruhunun arasından sessizce geçip giderler. Karşılarına çıkan tarihi bir kale kalıntısına sığınmak için girerler. Zombiler orada olduklarını farketmişler ve harekete geçmişlerdir. Meşaleler yakıp, kendilerini korumak için kalenin üst katlarına çıkmaya çalışırlar. Desmond yine kürekle zombilerin kafalarını uçurmakta ve bagırsaklarını deşmektedir. Cathal, kolundan ısırılır. Desmond onun -tıpkı Day of the Dead (Ölülerin Günü) filmindeki gibi- kolunu keser ve meşaleyle dağlar. Ama çok geçmeden zombiler Desmond’u da ısırırlar ve çekip alırlar. Cathal ve Desmond zombiler tarafından ele geçirilince, Helena kalenin tepesinde tek başına sıkışıp kalır. Son anda, özel giysili, gaz maskeli hükümet görevlileri gelip Helena’yı kurtarırlar. Onu başka insanlarla birlikte bir kamyona kapatıp, bilinmeyen bir yere gönderirler... Görevliler zombileri avlarken film biter... Bu keyif veren küçük zombi filminin ‘Steadycam’ kullanımı bazı sahnelere Sam Raimi’nin The Evil Dead (Şeytanın Ölüsü) filminin havasını vermiş. Ama bence bu hoş olmuş... Kapitalizm'i ve günümüz tüketim toplumunu en iyi ifade eden film türlerinden biri de, kuşkusuz Fantastik Sinema'nın alt türlerinden biri olan Zombi Sineması'dır... Bu tarz filmlere bakmaya devam edeceğiz... Meraklısı için söyleyelim; Dead Meat (Ceset), New Silver Entertainment etiketiyle, Spotek tarafından DVD olarak piyasaya sürüldü. Bulabilirsiniz...
Dead Meat (Ceset) / 2004-Irlanda / Yön: Conor McMahon / Senaryo: Conor McMahon / Görüntü Y.: Andrew Legge / Müzik: John Gillooley / Oyn: Marian Araujo, David Muyllaert, Eoin Whelan, David Ryan

7 Ağustos 2007 Salı

80'Lİ YILLARIN GECE YARATIKLARI DEHŞET SAÇIYOR...

80’li yıllardan kalma 3 kült geceyarısı filmi DVD’sini, siz Fantastik Sinema tutkunlarına tanıtmak istiyorum. Bunlardan ilki, geçtiğimiz aylarda (21 Mayıs 2007) beyin tümörü yüzünden yaşama veda eden İtalyan yönetmen Bruno Mattei’nin (Vincent Dawn takma adıyla da bilinir) iki filmini barındırmakta. Çift taraflı bu disk, ilginç korku ve fantastik filmlerin DVD’lerini yayınlayan Amerikan şirketi Anchor Bay tarafından piyasaya sürülmüş. Mattei’nin imzasını taşıyan iki filmden ilki olan Virüs (Hell of the Living Dead) her Zombi filmi severin arşivlerinde olması gereken bir film. Öbürü, Fareler-Dehşet Gecesi (Rats-Night of Terror) ise, Kıyamet Sonrası (Post-Apocalyptic) filmler ile Hayvanların Dehşeti temasınının karışımı su katılmamış bir Trash sinema örneği. Her iki film de orijinal negatiflerinden dijital olarak temizlenip DVD’ye konmuş, sansürsüz, kesiksiz yayınlanmışlar...

1980 yapımı Virüs’te; gizli bir deney laboratuvarında sızıntı olur. Bundan etkilenen farelerden biri görevlilere saldırır. Isırılan adam zombiye dönüşür ve başkalarını ısırır. Böylece zombiler her yere yayılmaya başlarlar. Tema bildik. Öykü farklı bir şey anlatmıyor. Ama Mattei’nin derdi öykü anlatmak değil. DVD’nin içindeki söyleşide de bahsettiği gibi, derdi Fumetti (İtalyan çizgi romanı) tarzı bir anlatımı George A. Romero’nun Yüzde 99 Ölüm (Dawn of the Dead-1978) filmine benzer karakterlerle karıştırarak eğlenceli ve ticari bir film yapmaktır. Tabii ki aşırı kanlı özel efektlere dayanarak. Zaten filmi ayakta tutan iki şey var; bunlardan biri fütursuzca kullanılmış etli ve kanlı sahneler, öbürü ise ünlü Goblin gurubunun muhteşem müziği... Müzikler Romero’nun Yüzde 99 Ölüm’ünde kullanılanların aynısı. Mattei bir tanıdığı vasıtasıyla müzikleri filmde kullanmak için özel izin aldığını bizzat söyleşide anlatıyor. Filmin iki ayrı versiyonu var. Kısa olanı video furyası döneminde bizde de Virüs (Hell of the Living Dead) adıyla yayınlanmıştı. Bu DVD’deki versiyon ise uzun ve içinde çeşitli belgesellerden stok görüntüler barındıran versiyon. Sonu da değişik bitiyor. Mattei her ne kadar, sadece eğlenceli bir film yapmak için yola çıktığını söylese de, film kör göze parmak sokarcasına çevreci mesajlar vermeyi de ihmal etmiyor....

Diskin arka yüzündeki, Fareler-Dehşet Gecesi’nde (1984) ise olaylar nükleer savaşlardan sonra çorak topraklara dönmüş olan 2015’yılının dünyasında geçiyor. Bu yönüyle başlangıçta Çılgın Max 2 (Mad Max 2-George Miller-1981) klonu, İtalyan filmlerinden biri havasını verse de, kısa süre sonra bu hava yerini “Fareli” dehşet filmlerine terkediyor. Bir gurup kadınlı erkekli tipik çorak topraklar savaşçısı, yiyecek ve barınacak yer ararlarken geldikleri bir hayalet kasabada ete ve kana susamış farelerin saldırısına uğruyorlar. Farelerin olduğu bölümlerdeki özel efektler çok zavallı kalıyor. Hayvanlar, saldırmayı bırakın çevrelerinde olanı biteni umursamıyorlar bile. Oyuncular saldırıya uğramışlar hissi versin diye fareleri zorla alıp üzerlerine koyuyor ve çığlıklar atıyorlar. Ama komik olmaktan öteye gidemiyorlar. Mattei, DVD’deki söyleşide fareler için; “Onlar iyi oyuncu değillerdi.” diyor ve gülüyor. Filmi de bu tarz sahneler eğlenceli kılıyor bence. Filmin finali ise ilginç bir sürprizle noktalanıyor. Ne mi? Tabii ki anlatmayacağız... DVD’de bu iki filmin dışında, orjinal fragmanlar, Hell Rats of the Living Dead adında bir Bruno Mattei söyleşisi, Bruno Mattei biyografisi ve zengin içerikli bir Poster-Foto galerisi de var...

Sıradaki filmimiz 1986 yapımı Gece Yaratıkları (Neon Maniacs), dönemin video manyakları tarafından kutsanmış bir kült film. Öykü San Fransisco’da Golden Gate köprüsünün yakınlarında kanlı bir cinayetle başlıyor. Daha sonra geceleri köprünün altındaki dehlizlerden çıkan bir gurup acaip yaratık -ki bunlar; Samuray, Cellat, Vietnam Gazisi, Mağara Adamı gibi kılıklara bürünmüş, zombi ya da canavar tipli yaratıklardır- çevredeki parklarda eğlenen, alem yapan gençlere saldırıp katliam yapıyorlar. Cinayetler artıyor. Akan kan durmak bilmiyor. Sonra bir gurup zeki insan bu yaratıkların zayıf noktalarını bulup onlara karşı savaşmaya başlıyorlar... Gece Yaratıkları, barındırdığı canavar tiplemeleriyle aşırı kitsch bir havaya sahip. 80’li yılların disko gençliği, parklarda bira içip sevişmeler, canavarlar tarafından katledilmeler ise 13. Cuma (Friday the 13th) filmlerini aratmıyor. Özenle çekilmiş görüntüler eşliğinde ilerliyor film. Ama asıl, yaptıkları işe asla inanmayan oyuncular ve disko tarzı bir soundtrack Gece Yaratıkları’nı keyifle izlenebilen, bir “Trash” filme dönüştüren en önemli etmenler... Bu DVD’yi de Anchor Bay dijital olarak temizleyip yayınlamış. Üzücü olan ise içinde filmin fragmanından başka bir ekstra olmaması...

Son olarak ta 1985 yapımı Çivili Silah Katliamı’ndan (Nail Gun Massacre) sözedelim. Terry Lofton ve Bill Leslie’nin birlikte yönettikleri aşırı düşük bütçeli bir “Gore” intikam filmi bu. Milyonlarca izleyiciye hitabetme kaygısı olmaksızın çekildiğinden, şiddet ve kan kullanımında sınır tanımamış yapımcılar. Bandrol öncesi video döneminden aşina olduğumuz bu filmin, sonunda kesilmemiş bir kopyası, temizlenerek, saygın Alternatif Sinema filmleri yayınlayan Amerikan şirketi Synapse Films tarafından “Special Edition” olarak yayınlandı. Çivili Silah Katliamı’nın özellikle de çıplaklık ve seks barındıran sahnelerinde 70’li yılların porno filmlerinin atmosferini hissetmemek elde değil. Elinde çivi fırlatan, havalı inşaat tabancası ile, motorsiklet kaskı takmış, etrafa dehşet saçan cani karakter ise, 13. Cuma (Friday the 13th) filmlerinin Jason’unu anımsatıyor. Katil küçük Amerikan taşrasında oradan oraya dolaşarak ölüm saçıyor. Kasaba şerifi ve cinayetler konusunda uzman kişiler ise peşine düşüyorlar. Film bir inşaat şantiyesinde inşaat işçilerinin genç bir kadına hayvani bir şekilde tecavüz etmeleriyle başlıyor. Sonra bu motorsiklet kasklı, çivili silahlı kişi çıkıp, inşaat işçilerini tek tek öldürüyor. Etraf üzerleri inşaat çivisi ile dolu, kanlı cesetlerle dolmaya başlıyor... Teksas Katliamı (The Texas Chainsaw Massacre-Tobe Hooper-1974) ya da yukarıda da belirttiğimiz gibi 13. Cuma (Friday the 13th-Sean S. Cunningham-1980) filmlerinin gişe başarısından sonra, küçük yapımcılar cesaret alıp benzer türde filmler yapmaya başladılar. İşte Çivili Silah Katliamı da bunlardan biri. Hatta bazı yerlerde adı Texas Nail Gun Massacre olarak ta geçiyor. Aşırı şiddet ve kan dolu bu filmi sadece türün meraklılarına önerirken, midesi hassas olanların uzak durmalarını tavsiye ediyoruz... Bu “Special Edition” Nail Gun Massacre DVD’sinin içinde; 2005 yapımı Nailed adlı, yine yönetmenlerden biri olan Terry Lofton tarafından çekilmiş uzun bir Çivili Silah Katliamı belgeseli var. Çıkarılmış sahneler, Tanıtım fragmanları, çekim notları da ekstralar seçeneklerinin içinde...

Virüs (Hell of the Living Dead / Night of the Zombies / Zombie Creeping Flesh) / İtalya-İspanya-1980 / Yön: Bruno Mattei (Vincent Dawn) / Oyn: Margit Evelyn Newton, Franco Garofalo, Selan Karay
Görüntü: 1.85:1 / Dil: İngilizce / Altyazı: Yok

Fareler-Cehennem Gecesi (Rats-Night of Terror / Rats-Notte di Terrore) / İtalya-Fransa-1984 / Yön: Bruno Mattei (Vincent Dawn) / Oyn: Richard Raymond (Ottaviano Dell’Acqua), Janna Ryan (Geretta Geretta), Alex McBride (Massimo Vanni)
Görüntü: 1.85:1 / Dil: İngilizce / Altyazı: Yok
İki film için de; Film: ***** / Görüntü Kalitesi: ***** / Ses: **** / Ekstralar: *****

Gece Yaratıkları (Neon Maniacs / Evil Dead Warriors) / A.B.D.-1986 / Yön: Joseph Mangine / Oyn: Alan Hayes (Clyde Hayes), Leilani Sarelle, Donna Locke
Görüntü: 1.85:1 / Dil: İngilizce / Altyazı: Yok
Film: ***** / Görüntü Kalitesi: ***** / Ses: ****

Çivili Silah Katliamı (Nail Gun Massacre / Texas Nail Gun Massacre) / A.B.D.-1985 / Yön: Bill Leslie ve Terry Lofton / Oyn: Rocky Patterson, Ron Queen, Beau Leland, Michele Meyer (Michelle Meyer)
Görüntü: 1.78:1 / Dil: İngilizce (Dolby Digital Mono) / Altyazı: Yok
Film: ***** / Görüntü Kalitesi: ***** / Ses: ***

Not: okuduğunuz yazı, DVD+ dergisinin,Temmuz 2007 sayısındaki Tehlikeli Bölge adlı köşemde yayınlammıştır. burada, modifiye edilerek ikinci yayınlanışıdır.

MUSALLAT; YENİ TÜRK KORKU FİLMİ...


“Üç Harfliler” Beyazperde’de…

MUSALLAT

“Aşkı Bu Alemden, Kendisi Değil…”
Mia Yapım, “Bilin, anlatın, tedbir alın ve asla unutmayın” sloganından hareketle “Türkiye’nin ses getirecek ilk korkunç filmi”ne imza atıyor. Türkiye ve yurt dışındaki yarışma ve festivallere de katılacak olan Musallat, 16 Kasım’da sinemaseverlerle buluşacak.
Yapımcılığını Mia Film-Banu Akdeniz’in üstlendiği filmin yönetmenliğini Türk televizyonlarında “ilk ve başarılı” yapımlara attığı imzalarla tanınan Alper Mestçi yapıyor. Yardımcı Yönetmen ve Özel Efektler Cem Gül. Ayrıca filmin afiş tasarımı da Cem Gül'e ait. Senaryosunu ise Alper Mestçi’nin kaleme aldığı Musallat’ın yapım ortağı ise Dada Film-Murat Toktamışoğlu. Filmin gerek oyuncu kadrosu, gerek görsel efektleri, gerekse son teknoloji çekimleriyle büyük beğeni kazanacağını iddia eden Banu Akdeniz, “Musallat hiç işlenmemiş ve tabu kabul edilmiş bir konuyu ilk kez ele alıyor. Hacı Burhan karakterini deneyimli oyuncu Kurtuluş Şakirağaoğlu canlandırıyor. Filmimiz, Burak Özçivit ve Biğkem Karavus gibi iki genç yeteneği de Türk Sineması’na kazandıracak” dedi.
Yapımcı, yönetmen ve başrol oyuncularının “ilk sinema filmi” olan Musallat’ta, halk arasında “üç harfliler” olarak adlandırılan ve tabu olarak kabul edildiğinden hep, korku, endişe ve dehşet duygularını çağrıştıran “cinler” ilk kez Beyazperde’de işlenecek.
Başka alemlerden varlıklar (cinler) insanlarla temasa geçerse ne olur? İnsanoğlu sandığımız kadar güçlü mü yoksa birçok şeyden aciz mi? Birbirini seven iki gencin öyküsünden yola çıkan film, bu ve benzeri soruların cevaplarını verecek.
Haziran sonunda Almanya-Berlin’de çekimlerine başlanan Musallat’ın Türkiye’deki çekimleri ise sürüyor. Musallat’ın öyküsü ise şöyle:
“Suat ve Nurcan aynı köyde büyümüş ve birbirlerini çok sevmiş iki gençtir. Güzelliği ile hemen fark edilen Nurcan, yakışıklı Suat’la beraber herkesin her zaman gıpta ettiği bir çift olmuştur. Bulundukları köyde büyük bir mutluluk ve huzur içinde yaşayan Suat ve Nurcan evililik kararı aldığında ise bu aşka başka bir alemden bir varlık musallat olur. Kendilerini ve çevrelerini etkileyen olaylar hiçbir açıklaması olmayacak şekilde gelişir..”
Musallat, bugüne kadar Türkiye’de hiç denenmemiş görsel efektleri, makyaj-kostüm ve teknik donanımıyla da dikkat çekecek. Filmde kullanılan aksesuar, maket ve oyuncu makyajlarını Hollywod’dan özel olarak getirtilen Ben Nye & Kulis gerçekleştiriyor.. Görsel efektleri ise aynı zamanda filmin görsel süpervizörü olan Cem Gül hazırlıyor…
16 Kasım’da vizyona girecek olan Musallat, kimilerinin adını anmamaya hatta düşünmemeye özen gösterdiği bu varlıklarla ilgili yapılmış en kapsamlı film.
Yaşananlara şahit olan Hacı Burhan Kasavi’nin notlarından yola çıkılarak yapılacak film, görsel efektleri ve gerçekçi sahneleriyle Türk Sineması’nın ilk korkunç filmi olmayı da hedefliyor.

MUSALLAT Sinema Fragmanı'nı izlemek için tıklayınız;
http://www.musallat.com/sub.html

YÖNETMEN : Alper Mestçi
YARDIMCI YÖNETMEN, GÖRSEL SUPERVİZÖR ve ÖZEL EFEKTLER : Cem Gül
YAPIMCI : Banu Akdeniz (Mia Film Yapım)
YAPIM ORTAĞI : Murat Toktamışoğlu (Dada Film)
UYGULAYICI YPMC : Mia Film
SENARYO : Alper Mestçi
OYUNCULAR : Kurtuluş Şakirağaoğlu, Burak Özçivit, Biğkem Karavus, İbrahim Can, Sedat Kalkavan, Selma Kutluğ, Meral Koro, Serap Üstün, Cansu Aktay
MAKYAJ EFEKT : Ben Nye & Kulis
GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ. : Feza Çaldıran
MÜZİK : Reşit Özdamla
TÜR : Korku
YAPIM YILI : Temmuz 2007


MUSALLAT WEB SİTE
www.musallat.com

BASIN HALKLA İLİŞKİLER :
FAMA (+90 212 266 69 30)
Ayla Eyüboğlu ( +90 532 361 00 48)
G. Ülkem GÜRBÜZ (+90 543 901 47 75)

FANTASTİK TÜRK FİLMLERİ DÜNYA PAZARINDA

Yıllar öncesinden, tahta sandalyeli mahalle ya da yazlık bahçe sinemalarımızdan aşina olduğumuz, Kilink İstanbul’da, 3 Dev Adam, Ölüler Konuşmazki ve Tarzan Korkusuz Adam gibi eski Türk Fantastik Filmleri artık olayın ruhuna uygun bir şekilde yurt dışındaki meraklılarına ulaşabiliyor. Ama ilginç bir şey var ki, ülkemiz dahilinde bir kaç üretici firmanın vcd formatının üzerine çıkamayan yetersiz atılımları dışında şimdi bu prodüksüyonlar Yunan şirketi “Onar Films” tarafından yapılıyor. Hem de buradaki yayıncıların aksine daha bilinçli bir şekilde, yukarıda dediğimiz gibi olayın ruhuna uygun olarak. Kimin aklına gelebilirdi ki, küçük bir Yunanlı şirket Türk filmlerini satın alacak ve onlara İngilizce, Yunanca altyazılar koyup, ekstralarla zenginleştirerek dünya pazarına sokacak?

Vassilis (Bill) Barounis’in Atina’da kurduğu Onar Films iki yıldır Türk Fantastik Filmleri prejesi için çalışıyor ve şu ana kadar ikisi “double” film olmak üzere dört dvd yayınladı. Üçü de yolda. Onar films, dvd yayınlamaya başlamadan önce, intenet üzerinden kullanılmış video kasetler ve de bootleg dvd-R’lar satan kişiye özel bir kuruluştu. Bu Türk Filmleri projesiyle kendini geliştirdi ve dünya pazarına açıldı. Şirketin tek adamı Vassilis Barounis’e, bu yayıncılık serüveninde Türkiye’den ben Metin Demirhan ve sinema yazarı Ali Murat Güven ile Avustralya’dan yine bir Türk; Ayman Köle eşlik ediyoruz zaman zaman. Benim görevim Vassilis’in yayınlamak için satın aldığı filmlere ekstra söyleşiler çekmek ve foto galeriler hazırlamak oluyor çoğunlukla. Bunlar da dvd’leri zenginleştiriyor ve koleksiyoncu için cazip kılıyor. Onar Films’in Türk Fantastik Film dvd’leri 1200 kopyayı aşmayacak şekilde ve tek tek numaralanmış olarak piyasaya çıkıyor. Kutsal DVD Avcıları için hiç te kaçırılacak bir fırsat değil yani.

Şimdi Onar’ın yayınladığı filmlere bir bakalım; İlk olarak elimde Kilink İstanbul’da var. Şirketin ilk ürünü olan bu film sadece 1000 adet basılıp numaralanmış ve de tükenmek üzere. 1960’lı yılların ünlü İtalyan kriminal anti kahramanı Killing, içinde barındırdığı şiddet ve seks elementlerinden dolayı fotoromanları ve “pulp” kitaplarıyla ülkemizde çok tutulduğundandır ki, aynı yıllarda peş peşe filme aktarılıyor. Orjinal “Killing” adı telif hakları yüzünden “Kilink” ya da “Klink” olarak değiştirilerek. Çokça da istanbul’un ücra köşelerindeki mahalle sinemalarında ve de Anadolu kırsalında gösterilerek beklenenin üzerinde ilgi görüyor (Bkz. Fantastik Türk Sineması / Giovanni Scognamillo, Metin Demirhan). Bu tarz siyah beyaz filmlerin çoğunun günümüzde negatifleri kayıp olduğundan, sağlıklı bir görüntü kalitesine ulaşmak mümkün değil. Burada izleyicinin “gönül” bağı devreye girmeli ve filmleri öyle değerlendirmeli diye düşünüyorum. Onar’ın Kilink’leri ve diğerleri de bu gönül bağı olmaksızın görüntü kalitesi olarak yutulacak lokmalar değil. Eldeki 16 mm’lik kopyalardan sağlam kalan parçaların restore edilmesiyle oluşturulmuş yegane kopyalar. Kilink İstanbul’da’nın dvd’si; yönetmen ve oyuncu filmografilerini, filmin foto galerisini ve de başka Fantastik Türk Filmlerinin fragmanlarını barındırıyor.

İkinci dvd iki Kilink filmini birden kapsıyor. Yılmaz Atadeniz’in Kilink üçlemesinin öteki iki filmi olan; Kilink Uçan Adama Karşı ve Klink Soy ve Öldür. Bunlardan Kilink Uçan Adam’a Karşı Türkiye de sinema gösterimlerinin dışında tv, video, vcd ve dvd olarak hiç bir şekilde gün ışığı görmemiş bir film. Nedeni yine negatifinin kayıp olması ve Yılmaz Atadeniz’in elindeki 16’lık kopyanın son 5-10 dk.sının eksik olması. Burada Onar Films ve Yılmaz Atadeniz bir çözüm üretmişler. Dvd’de, filmin eksik olan kısımlarını eldeki set ve arşiv fotolarıyla restore edip filmi tamamlamışlar. Tıpkı Killing fotoromanları gibi. Filmin bu bölümünü de yönetmen Yılmaz Atadeniz bizzat fotoğrafların üzerine anlatmış. Film bir nebze olsun bu çözümle karşımıza çıkabilmiş (Ben Atadeniz’in bir çırpıda eksik olan bölümü günümüz oyuncularıyla tekrardan çekip eklemesini isterdim). Dvd’deki ikinci film Klink Soy ve Öldür, sağlam bir negatife sahip olduğundan daha eli yüzü düzgün bir kopya ile geliyor karşımıza. İlk iki filmin görüntü kalitesinden acı çekmiş olanlar biraz olsun rahatlıyorlar. Serinin bu üçüncü filminde Süper Adam artık karşımıza çıkmaktan yorulmuş ya da tatile gitmiş olmalı ki, onun yokluğunda Kilink bu kez Türk polisiyle çatışmaya giriyor ve finalde de “Klink’i ancak Türk polisi yakalar.” benzeri özlü sözler söyleyerek hepimize ders veriyor. Bu iki filmlik dvd ekstra olarak; Yönetmen Yılmaz Atadeniz ve oyuncu İrfan Atasoy ile yapılmış söyleşileri, filmografileri, biyografileri, foto galerisini ve başka fragmanları barındırıyor.

Üçüncü dvd, benim de çok sevdiğim kült filmlerden biri olan 3 Dev Adam, bir çok açıdan tam bir gizli hazine. Her kült film koleksiyoncusunun arşivinde olması gereken akıllara zarar bir film. Çılgın bir çizgi romanlar ve “B” filmleri uyarlaması. Marvel Comics’in iki süper kahramanı Kaptan Amerika (Aytekin Akkaya) ve Örümcek Adam (Tevfik Şen, A. Akkaya) ile Meksikalı ünlü “Lucha Libre” kahramanı El Santo (Yavuz Selekman) sinema tarihinde ilk defa bu filmde bir araya geliyorlar. Onlara bir de Türk polis komiseri Orhan (Doğan Tamer) eşlik ediyor. Asıl inanılmaz olan bu filmde Örümcek Adam’ın kötü karakter olması ve 13. Cuma (Friday the 13th) filmlerinindeki Jason gibi hunharca cinayetler işlemesi. Suat Yalaz’ın Karaoğlan filmlerinde ile Metin Erksan’ın Yılanların Öcü (1962) ve Kuyu’sunda (1968) da çalışmış bulunan T. Fikret Uçak’ın (1933-2003) aksiyon sinemasını ne kadar iyi bildiğini gösteren, imkansızlıklar dahilinde çektiği ilginç bir örnek. Dvd ekstra olarak; Pete Tombs, Andrew Starke ve benim ortaklaşa çektiğimiz T. Fikret Uçak ile ölmeden önce yapılmış son söyleşiyi, Aytekin Akkaya ve Doğan Tamer ile yapılmış uzun söyleşileri, filmografileri, fotogalerisini ve de başka Türk Fantastiklerinin fragmanlarını barındırıyor.

Yayınlanmış son dvd “Turkish Horror Double Bill” olarak, Ölüler Konuşmazki (evet filmin orjinal jeneriği ve afişi imla hatalı) adlı korku filmini ve Aşka Susayanlar: Seks ve Cinayet adlı “Giallo” tarzı bir polisiye gerilim filmini kapsıyor. Ölüler Konuşmazki yıllardır kayıp olan süper düşük bütçeli siyah beyaz bir Yavuz Yalınkılıç filmi. Geçmişte sadece afişinden bildiğimiz bu filmi, genç yaşta yitirdiğimiz sevgili arkadaşımız, sinema araştırmacısı Sadi Konuralp (1964-2003) kenarda köşede kalmış bir film deposundan bulup çıkarmış, topluma kazandırmıştı. Büyükada’da geçen bir hortlak öyküsü anlatan Ölüler Konuşmazki, kült oyuncu Aytekin Akkaya’nın da ilk filmlerinden biri olma özelliğini de taşıyor. İkinci film Aşka Susayanlar: Seks ve Cinayet ise ünlü italyan “giallo” ve korku filmleri yönetmeni Sergio Martino’nun, Edwige Fenech’li The Strange Vice of Mrs. Wardh adlı filminin serbest bir uyarlaması. Kadınları katleden usturalı bir katil ve kurbanları üzerinde dolaşan bir öyküde, genç bir Kadir İnanır ile her zamanki performansını sergileyen bir Yıldırım Gencer’e, Nihat Ziyalan, Meral Zeren ve Eva Bender eşlik ediyorlar. Filmlerin görüntüleri, bu tarz filmlerin çoğuna göre daha iyi durumda. Ama yine de pırıl pırıl görüntü ve ses arayanlar uzak dursun derim. Ekstralarda; Aytekin Akkaya, Giovanni Scognamillo ve bendeniz, Metin Demirhan ile Türk Korku filmleri üzerine söyleşiler, Foto Galerileri, Filmografiler, Biyografiler mevcut.

Son olarak ta Onar Films’in yeni projelerinden söz edelim. Şirket Kunt Tulgar’ın Süpermen Dönüyor’unu (1979) ve Tunç Başaran’ın Demir Yumruk Devler Geliyor’unu (1973) “Turkish Supermen Double Bill” başlığıyla çıkardı. Ardından Tarzan İstanbul’da (Orhan Atadeniz-1952) ve Tarzan Korkusuz Adam (Kunt Tulgar-1974) “Turkish Tarzan Double Bill” olarak gelecek. Onar Films, Kutluğ Ataman’ın Karanlık Sular (The Serpent’s Tale-1993) filmini satın aldı ve yayınladı. Film benim çektiğim bir söyleşi ve ekstralarla çıktı. “Seri aynı hızla ilgi gördükçe devam edecek” demekte Vassilis Barounis.

ONAR FILMS web site: www.onarfilms.com

---------------
Kilink İstanbul’da (Kilink in Istanbul-1967) / Yön: Yılmaz Atadeniz / Oyn: İrfan Atasoy, Pervin Par, Suzan Avcı / Dil: Türkçe (Mono) / Altyazı: ingilizce, Yunanca / Serbest Bölge /
Film: (Her türlü teknik dezavantajlara karşın) ***** / DVD:*****

Kilink Uçan Adam’a Karşı (Kilink vs. Superman-1967) + Kilink Soy ve Öldür (Kilink Strip & Kill-1967) / Double Bill / Yön: Yılmaz Atadeniz / Oyn (1.Film): İrfan Atasoy, Pervin Par, Suzan Avcı, (2. Film): Yıldırım Gencer, Suzan Avcı, Reha Yurdakul
Filmler: (Her türlü teknik dezavantajlara karşın) ***** / DVD:*****

3 Dev Adam (3 Giant Men / 3 Mighty Men / 3 Giants-1973) / Yön: Tevfik Fikret Uçak / Oyn: Aytekin Akkaya, Deniz Erkanat, Yavuz Selekman, Doğan Tamer
Film: (Her türlü teknik dezavantajlara karşın) ***** / DVD: *****

Ölüler Konuşmazki (Dead don’t Talk-1970) + Aşka Susayanlar: Seks ve Cinayet (Thirsty for Love: Sex and Murder-1972) / Double Bill / Yön (1.Film): Yavuz Yalınkılıç, (2. Film): Mehmet Arslan / Oyn (1. Film): Aytekin Akkaya, Jirayir Çarkçı, Sema Yaprak, (2. Film): Kadir İnanır, Yıldırım Gencer, Meral Zeren
Filmler (her türlü teknik dezavantajlara karşın) Ölüler Konuşmazki: **** / Aşka Susayanlar: Seks ve Cinayet: *** / DVD: *****


Not: Bu yazı daha önce DVD+ dergisindeki, Tehlikeli Bölge adlı köşemde yayınlanmıştır. Bu modifiye edilerek ikinci yayınlanışıdır...